körotonomedya > türkçe > vertoviana
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Sinema 1: Hareket-İmaj

Gilles Deleuze

Bu inceleme bir sinema tarihi değil. İmajların ve göstergelerin tasnifine, taksinomisine yönelik bir deneme. Ama bu birinci ciltte tasnifin unsurlarını, hatta onların da bir kısmını belirlemekle yetiniyoruz. devam…

Video Üstüne

Ulus Baker

Diyelim ki şimdi, video bana bu olanağı, mesela yoksulluğun imajlarının arşivini bir tür "görüyorum" yetisine hitap edecek şekilde sunabilecek. Bunu dışarıda aramam, gider çekerim, ya da tam aksine, "yoksulluğun mümkün bütün görüntülerinden" seçme yaparım... Bu meseleye dair bir fikir verecektir. Bu noktada sanat ile bilim arasında herhangi bir klasik ayrıma başvurmam gerekmez. Sanat eserinde "düşünülmediği" gibi bir varsayım imkansız olduğuna göre, düşünürken aynı zamanda hissedilmediği gibi bir fikir de sonsuzca anlamsız görünüyor bana. devam…

Shoah ve Tekillik

Ulus Baker

Lumière kardeşler sinematografı ilk icat ettiklerinde operatörlerinin çektiklerine "vues", "bakışlar" adını vermişlerdi. Anlatıdan en uzakta durdukları söylenebilecek "teşhisler" ya da "filmik tasvirler" denebilir bunlara. Serge Daney ile yaptığı bir söyleşinin ilginç bir noktasında Godard film yapmayı, yani imajlar üretimini, ama asli olarak montajı bir "tıbbi teşhis" ile karşılaştırır. İşte bu sinüzit dendiğinde şeye bir ad konulduğu gibidir her şey. Eski Yunanlılar da "şeylerin gerçek adı" gibisinden bir mefhuma sahiptiler. Bu mefhum dilin ötesinde şeylerin tanrısal ve gerçek adları bulunduğuna, dolayısıyla Pindaros'un andığı bir "Tanrılar Dili"nin var olduğuna işaret ediyordu. Bir imaj ise gerçekten de bir kelime gibi davranmaz, temsil öncesi bir alanda yer alır ve "şey" ne ise onu gösterir; oysa kelime her zaman şeyle bizim aramıza girer, bir dolayım oluşturur. İmajların kelimelerin bütünlüğüne karşıt olarak bölük pörçük olmaları, seyrelmiş olabilirlikleri de işte bundandır. Spinoza da Tractatus'unda Musa'nın karşılaştıklarını şöyle tasvir eder: Kafasında bir imaj vardır (dağdaki alev almış çalılık), bir de söz (Tanrının kendisine doğrudan hitabı)... Doğanın her şeye gücü yeterliği (Spinoza felsefesinin dediği şey) ilkindedir; Tanrıbilimin zorunlu yanılsamaları (Tanrının kelamı) ise ikincisinde. Musa kelam ile imajın birbirlerini tekrarlayışının kurbanı olmuştur: bir mucize... devam…

Şok ve Beyin: Yılmaz Güney Sineması Üzerine

Ulus Baker

Yılmaz Güney'in bir sinematografisi var: hemen tanınan bir beyin etkisi bize bu onun filmi dedirtebiliyor. Onu, çağdaşı Brezilyalı yönetmen Rocha ile birlikte modern politik sinemanın kurucusu kılan şey, düşünce-bilinç-beyin üçlüsünde gerçekleştirdiği bir operasyondur. Eski politik sinema, ya da klasik sinema politik olmak istediğinde, beyinleri kitlesel olarak daha üst bir bilinç düzeyine eriştirecek bir "yumruk sineması" formülü ortaya çıkmıştı (Eisenstein). Yılmaz Güney'in dünya sinemasındaki yeri, Latin Amerika sinemasına paralel olarak, beyne verilen şokun çok farklı bir türünü icat etmiş olmasından geliyor. devam…

Kentin Girdabında Kamera

Dziga Vertov

Atölyeyi terkettik --hayata, gözle görülen herşeyin itişip kakıştığı bir girdabın içine dalmak için. Orada güncel olan herşey birarada --karşılaşıp ayrılan insanlar, tramvaylar, motosikletler ve trenler, kendi hatlarında dolaşıp duran otobüsler, herbiri kendi uğraşının peşine düşmüş arabalar --ve gülümsemeler ve gözyaşları ve ölüm ve görevler... hiçbiri bir rejisörün megafonundan çıkacak talimata boyun eğmez. devam…

Ses Üzerine Notlar

Robert Bresson

Şu ya da bu sesin (ya da imajın) orada ne işi olduğunu bilmek için. devam…

Sinema Kuramına Neden Gerek Var?

Gilles Deleuze

Sinema üstüne teorik kitapların faydasına kuşkuyla bakılması sıklıkla tekrarlanıyor (özellikle durumun hiç de iyi olmadığı günümüzde). Godard, Yeni Dalga'nın gelecekteki sinemacılarının, yazdıkları zaman aslında sinema üstüne yazmadıklarını, sinema teorisi filan yapmadıklarını, yazmanın daha o zamandan onların filim yapma tarzı olduğunu hatırlatmaktan hoşlanır. Ne olursa olsun, bu hatırlatma teori denen şeyin ne olduğu konusunda pek yüksek bir anlayış sunmuyor. Çünkü teori de, yapılan, imal edilen bir şeydir, en az nesnesi kadar. devam…

Horses Under the Sun

Aras Özgün

"Yontuyla uğraşıyorsanız bu belli bir dereceye kadar bir fikre sahip olmanız, belli bir dereceye kadar da taşın size ne yapmanız gerektiğini söylemesi gibi. Demek ki bu sizdeki fikirlerle taşta mümkün olanın bir tür içiçe erimesinden ibaret." devam…

La machine de guerre du Ciné-Oeil et le mouvement des Kinoks lancés contre le Spectacle.

Maurizio Lazzarato

"Ciné oeil" comme cine-analyse "Ciné-oeil" comme "théorie des intervalles" "Cine-oeil comme théorie de la relativité à l'écran Le "Cineéoeil" se comprend comme "ce que l'oeil ne voit pas" comme microscope et télescope du temps comme le negatif du temps comme la possibilité de voir sans frontières ni distances comme la commande à distance d'un appareil de prise de vue comme télé-oeil comme rayon-oeil Le "CineéOeil : possibilité de rendre visible l'invisible...pour le déchiffrement communiste du monde." devam…

Ayrıcalıklı Anlar

Ulus Baker

Deleuze sinema üstüne kitabının birinci bölümünde sanatta, özellikle figürleri içeren resimde hakim boyutlardan birini oluşturan "pozlar" ile sinematografide, özellikle Eisenstein'in arayışlarında hakim olan "ayrıcalıklı anlar" arasında bir ayrım gözetir. Gerçekten de figürlere dayalı sanatlar pozları ayrıcalıklı kılarlar: klasik dansta hareketlerin her birinin belli bir pozdan başka bir poza geçişten ibaret olduğu gibi. Sinemada ise sahnedekinden, resimdekinden, fotoğraftakinden farklı olarak bu pozların ciddiye alınabilecek bir anlatımsal değeri pek yoktur. devam…

Yine Sinema Üzerine

Ulus Baker

Dünyanın "görülebilir" hale gelmesi için o dev camera obscura'ların inşa edilmesi neden gerekmişti? Bu demekti ki (ve bu hal hâlâ, ve şimdilerde daha çok geçerlidir) biz dünyayı kendi gözlerimizle doğrudan görebilen varlıklar değiliz -belki hayvanlar kendilerince bunu başarabiliyorlar, orasını bilemeyiz. Ancak camera obscura'dan radara ve günümüzün en modern (ve post-modern) imaj tekniklerine varıncaya kadar neden bir kadrajlama olmadan "göremediğimiz" (resimde bile bir "yakalama cihazı" devrededir -bu ister Uzak Doğu'nun rulo resimleri, isterse perspektife dayalı Rönesans resimleri olsun, belli bir oranda muhakkak devreye girer). devam…

 
  arama     rss-feed    bize yazın    harita metot    ENGLISH